16 Ekim 2008 Perşembe
Kişisel
ölü balık gibiyim
baktığım yer belli değil
oltalar ucunda zaman
zaman ucunda oltalar
insanlar yiyor zamanı
zaman insanları..
sığıntı bir yol kenarı
kiralık üçgenler
hayat haşereleri
dil soğukluklarında gizli hayat
ellerinde bir küçük kase içinde şekerler
bir damla göz yaşı düşer
bir damla da toprağa iner gözümden
içinden çıkan binbir hayat
ölen binbir ruha bedel...
yorulur gece gündüze bakmaktan
günsüz geçmez karanlık
ellerinde keder okları kaderin
siyam ikizi kılıklı gölgem
sorunsuz kışlar istiyorum
kara doymuş
donmuş ruhumun son kullanma tarihine uygun
9 Eylül 2008 Salı
Ağır
öksüzüm
gözyaşlarım duvar diplerinde
kaldırmlar saçlarım
dünyaya kıl çakmış kafa tasım
bir dil dokunması gibi yağmurlar
siliyor bedenden kirli görüntüyü
hele ufuklara dalanlar
yalancılar...
onlar düşünce çalanlar
onlar rol yapanlar...
ağırdan sarıyor makaracı filmi
hayat ağırdan
eller ağırdan bekliyor alkışı
diller ağırdan
kelimeler ağırdan
hayat ağırdan sarıyor bizleri
sözler ağırdan
ağır sözleri kaldırmak ağırdan
ağrılıdır ağır olan ağırdan
kaldırılmaz vakti gelince kelimeler
dil ağırdan , söz ağırdan
ağır ağır kahır yükler bedene
kan doldurur dillere
ellere kir
bedene ise yalnızlık...
okşar tohumlarını hayat
ağır kalır dokunuşlar
Sızı
modası geçmiş yaşamların kölesiyiz
ellerimizde sargı bezleri
aşıklar arasında yeni gün batımları
kalp kırıkları
diş ağrıları
düş sokakları
içinde bir kutu var bilinmezliğin
onun içinde bir kutu daha
kutu içinde kutu
kalp kutusu
aşk kutusu
kin kutusu
her kutu içinde bir başka kutu
içinden ne çıkar bilinmez
feda edilir yalnızlıklar
ölüler ağlar çeşmelerde
sular gözü yaşlı
kahır çeker gibi susarsın hayata
eli yaşlı
eli dolanmış
görmemiş iplerini kaderin
ayaklar karışık
yüzler buruşuk
eller yaşlı
kaldı mı? dediğinde bitmiştir çoktan
sınırlar!!!
öldürür insanlığı kendi içinde
bir cehennem rüzgarı kadar sıcak eser sonbaharda
kışa dem vuran bedenlerde
her bekleyişe meydan okurcasına
içinden geçen hatıralar kadar eski
içinde yaşayanlar kadar eksik anlatımlı
kesik cümleler kadar diri
ellerinde birikir tortusu hayatın
kazı biraz daha aksın
kazı biraz daha biriksin parmaklarında
kazı biraz daha dolsun toprağına
kazı ki yarın için bir parçan daha karışsın toprağa
bedelini öde hayatın
hiç elinden alınmamışçasına...
4 Eylül 2008 Perşembe
Kırık
adına şiirler yaktım..
sen gelmedin
şarap döktüm balkondan aşağı
kan kustum kürdanla karıştırdım dişlerimi
ateşlere attım umursamazlığımı
içimdeki yangınlar söndü
sen gelmedin...
nefret gibi
acı gibi
buz gibi
bulutlarda dolanan rüzgar gibi
elinde havayı bile satın alamayacak
3 kuruşu olmayan dilenci gibi
sitemsiz , isteksiz ,vazgeçmiş
beklemekte kovuğunda düşünceler
katkısız meyve suları kartonlarına yazacağım hisleri
içeriği yalan reklamı gerçek olsun diye...
1 Eylül 2008 Pazartesi
Beklemek
zaman durdu sanki
ellerimde küçük kir kalıntıları
bir çukur kazmış gibi
bir çukurdan çıkmış gibiyim
sızıntılar var evrenimde
halsiz
umarsız üçgenler içinde
adım atacak yer kalmamış
kendi dairemi çizmişim
dolanıyorum
süzülen yaşam tohumları
en büyük katilimiz
zaman!
haydi öldür onları
yeşermeden hayata ölüm
haydi öldür onları
bekledim
sabır kıyısında
sessiz yokuşlarda
yorgun sahillerde bekledim
adını bilmediğim yerlerde
soramadığım adresimi aradım
kaybolan şehirlerin arasında
kurban edilen kelimelere gömdüm yanlızlığı
şimdi kaçıp kurtulma zamanı
şimdi;
kaçıp kurtulma zamanı...
evrenim üçgen
kendim bir daire içinde
ellerim yorgun
ruhum geçen her saniyeye gömülü
ne de olsa yaz yağmuru damlalar geçer
düşerken gözlerimden
bulutlar ölürken
yeniden , yine bir haykırış
kaçarken adımlarım karanlığa doğru
yine bir bekleyiş içinde ruhum
kalmış bir kaldırımda gölgesiyle oynayan kuyruğum
hayat kuyruk olmuş gölgeme
ışıklarda kalmış bedenim kepaze
29 Temmuz 2008 Salı
AKIŞ
sırt çevirmiş cehennem ölüme
bir dil kelimelerine uzak
ağzımdan kan boşalır gibi düştüm
ellerinle uzattığın kibrime
düştüm...
bakmadın.
sustukça içimde bir nehir
uçamayan kuşların melodilerini söylüyor
kanatlarında şehirler var kuşların
ağırdır insanları taşımak
ağlıyorlar...
nehir akıyor...
gözümün önünde iklimler geçiyor
kalmamış kum tanelerinden dünyaya hayat
buğdaylar ölümleri için biçiliyor
yeni hayatlar yamyam doğuyor
düşününce hayat
ellerimden kaçan ilk uçurtmam gibi
oda beni terketti
tutamadım..
tutturamadım kendimi...
SENİ İSTİYORUM
ellerimde beton binalar çıksın
şehirleri kucaklamak istiyorum
düşler ormanından , derin dalgalar olup
bir adım ötede cehennemi görmek
ellerinde savrulan kış güneşi kadar yaramaz
dilinde dönen kötü cümleler kadar savurgan
ölü bedenimde bir kurt kadar içimde olmanı istiyorum
kalmadığı anda düşüncelerim
en derinden çıkan sarmaşık tohumu gibi
sarmanı , kaplamanı
içimden yeşermeni istiyorum
ben seni istiyorum
gözlerinde yeniden doğup
dudaklarında bitmek
akşam vakitlerinde evlerine geç kalan
çocuk ruhlu uykun olmak istiyorum
23 Temmuz 2008 Çarşamba
RÜYASIZ İKLİMLER
acı tohumları ekip biçmek için
yaşadıkça çoğalan çöl rüzgarları
ellerinde küçük bir matara
insanlar....
beklerler kuraklıktaki tanrıyı
kelleler kesilir
kan damlar toprağa
adaklar adanır küçük tanrılara
güncel hayat , mayın tarlası
elinle bassan ayağın gene çukurda
süründürdükçe düşünceler eteklerinde dağların
bir sonraki tepe için
umut dolu bakışlara mahkum
hep bir sonraki , bir sonraki için
eli mahkum
yürekler acı yerken
diller mahkum suskunluğa
rüyasız iklimlerdeyiz
oyuncusuz tiyatrolarda sessizlik kadar
içimizdeki lav eritiyor ruhumuzu
bir adım kadar kolay sonuçlar üretirken hayata
ellerimizle bastırdıklarımız
ya birilerinin kafası yada kendimiz
kalmadığı yerde durmak isteriz
son kalanı koklamak
açlık...
içten gelen bir zehir.
suskunluk dışa vurum ifademiz
ne kadar derindeyiz?
aşağıdan mı bakarsak ölüm yoksa yukarısı mı cennet
sadece rüyasız iklimlerdeyiz...
gökhan gökçe
25 Mayıs 2008 Pazar
farkındalık
Kaldırdım başımı sonsuzluğa doğru
Ölüler geçti göz bebeklerimden
Uyku seyirtti gözlerimi
Günler geçti;
Günlerin ertesinden...
Kayboldukça savruluyor ufuklara doğru
ne bir renk , ne bir nefes veriyor dalgalar
Açıklarda batan ışıksız viraneler
gece kondular , evler , hayaller...
Günleri sayıyor insan
Günler günlerden geçerken...
26 Mayıs 2007 2:14
30 Nisan 2008 Çarşamba
BİRKAÇ ŞİİR
BİR DENEME
kırılgan ruhunla işte ordaydın
tam menekşelerin açtığı saksının hemen yanında
bir düş kadar engebeliydi bakışların
ve bir dalgalar denizinde çöl kumu olmaktı amacım
sırasız bir bekleyiş var benliğimde
sınırsız ve uçarı
ayrı bir evren arar gibiyim
dolu dizgin giderken düşüncelerim
bir soluk almak olabilirdi niyetim...
belkide biraz daha beklemeliyim...
hiç beklemediğim bir bekleyiş içindeyim
sürüncemede fikir yumakları ve
bir aynadan yansıyan sezgisel olgular
dolduruyor bedenimi,fikirlerimi...
kayıp bir pusula gibiyim sanki...
kuzeyimi bilemediğim gibi yönleri de şaşırdım
bir bekleme noktası satın aldım hayattan
oturmuş; orda beklemekteyim...
BEKLENEN
yalnızca bir uçurum kenarında
bir küçük üflemeydi bakışların
ve düştüm.
ardıma bakarak ve sırt üstü
yavaş ve ağırçekimde
hayallerimi gördüm..
zaman , istendiğinde
ağırlaştırabiliyormuş ölümleri
öldüm.
ELVEDA
şımarık bir rüzgar esintisi
küçük bir bulut kümesiydi yalnızlığım
ardımda kocaman bir ölüm hikayesi ve
küçük çığlıklara gebeydi düşüncelerimiz
şimdi!
biz nerdeyiz
ne yapmaktayız bilmiyorum
biz yokuz
sadece onu biliyorum...
düştü son damlada gök yüzünden
toprağa ve sonsuzluğa karıştı
ellerimden düşen acı taneleri toprağıma serpildi
ve yalnızlığım çetrefillendi
sonunda sen olan herşey sensiz
sen olmayanlar yalnız
ve ben olan herşey bencil oldu
zaman durdu
hayat kurudu
sonu sonsuzluk başı hayat olan bu evrende
ruhum köşe kapmacalara hapsoldu
elveda
ÇELİŞKİ
uzun yolların ardından geniş ırmakları geçtim,
ayaklarım ıslandı;
onlar yorgundular...
pes etmedim.
şimdi hesabını tanrıya sormak istediğim bu yolculuğun bedeliyle yükümlüyüm.
ve bir hayalin peşinde,
gölgeme aşık bir şekilde,
gölgemin hayalim olduğunu bilmeyerek;
yürümekteyim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)