9 Eylül 2008 Salı

Ağır



öksüzüm
gözyaşlarım duvar diplerinde

kaldırmlar saçlarım
dünyaya kıl çakmış kafa tasım

bir dil dokunması gibi yağmurlar
siliyor bedenden kirli görüntüyü

hele ufuklara dalanlar
yalancılar...

onlar düşünce çalanlar
onlar rol yapanlar...

ağırdan sarıyor makaracı filmi
hayat ağırdan
eller ağırdan bekliyor alkışı

diller ağırdan

kelimeler ağırdan

hayat ağırdan sarıyor bizleri
sözler ağırdan
ağır sözleri kaldırmak ağırdan

ağrılıdır ağır olan ağırdan
kaldırılmaz vakti gelince kelimeler

dil ağırdan , söz ağırdan
ağır ağır kahır yükler bedene
kan doldurur dillere
ellere kir
bedene ise yalnızlık...

okşar tohumlarını hayat
ağır kalır dokunuşlar

Sızı



modası geçmiş yaşamların kölesiyiz
ellerimizde sargı bezleri
aşıklar arasında yeni gün batımları
kalp kırıkları
diş ağrıları
düş sokakları

içinde bir kutu var bilinmezliğin
onun içinde bir kutu daha
kutu içinde kutu
kalp kutusu
aşk kutusu
kin kutusu

her kutu içinde bir başka kutu
içinden ne çıkar bilinmez
feda edilir yalnızlıklar
ölüler ağlar çeşmelerde
sular gözü yaşlı

kahır çeker gibi susarsın hayata
eli yaşlı
eli dolanmış
görmemiş iplerini kaderin
ayaklar karışık
yüzler buruşuk
eller yaşlı

kaldı mı? dediğinde bitmiştir çoktan
sınırlar!!!
öldürür insanlığı kendi içinde
bir cehennem rüzgarı kadar sıcak eser sonbaharda
kışa dem vuran bedenlerde
her bekleyişe meydan okurcasına

içinden geçen hatıralar kadar eski
içinde yaşayanlar kadar eksik anlatımlı
kesik cümleler kadar diri
ellerinde birikir tortusu hayatın

kazı biraz daha aksın
kazı biraz daha biriksin parmaklarında
kazı biraz daha dolsun toprağına
kazı ki yarın için bir parçan daha karışsın toprağa

bedelini öde hayatın
hiç elinden alınmamışçasına...

4 Eylül 2008 Perşembe

Kırık



adına şiirler yaktım..
sen gelmedin

şarap döktüm balkondan aşağı
kan kustum kürdanla karıştırdım dişlerimi
ateşlere attım umursamazlığımı
içimdeki yangınlar söndü
sen gelmedin...

nefret gibi
acı gibi
buz gibi
bulutlarda dolanan rüzgar gibi
elinde havayı bile satın alamayacak
3 kuruşu olmayan dilenci gibi
sitemsiz , isteksiz ,vazgeçmiş
beklemekte kovuğunda düşünceler

katkısız meyve suları kartonlarına yazacağım hisleri
içeriği yalan reklamı gerçek olsun diye...

1 Eylül 2008 Pazartesi

Beklemek



zaman durdu sanki
ellerimde küçük kir kalıntıları
bir çukur kazmış gibi
bir çukurdan çıkmış gibiyim

sızıntılar var evrenimde
halsiz
umarsız üçgenler içinde
adım atacak yer kalmamış
kendi dairemi çizmişim
dolanıyorum

süzülen yaşam tohumları
en büyük katilimiz
zaman!
haydi öldür onları

yeşermeden hayata ölüm
haydi öldür onları

bekledim
sabır kıyısında
sessiz yokuşlarda
yorgun sahillerde bekledim
adını bilmediğim yerlerde
soramadığım adresimi aradım

kaybolan şehirlerin arasında
kurban edilen kelimelere gömdüm yanlızlığı
şimdi kaçıp kurtulma zamanı

şimdi;
kaçıp kurtulma zamanı...

evrenim üçgen
kendim bir daire içinde
ellerim yorgun
ruhum geçen her saniyeye gömülü

ne de olsa yaz yağmuru damlalar geçer
düşerken gözlerimden
bulutlar ölürken
yeniden , yine bir haykırış

kaçarken adımlarım karanlığa doğru
yine bir bekleyiş içinde ruhum
kalmış bir kaldırımda gölgesiyle oynayan kuyruğum
hayat kuyruk olmuş gölgeme
ışıklarda kalmış bedenim kepaze