23 Aralık 2009 Çarşamba

DIŞARIDA



Ben burada oturmuş
Diziyorken taşları kuralınca,
Balkonum; evrenim benim...
Oksijen denizim.
Otobandan geçen araç gürültüleri kulağımda,
Hayat devam ediyor dışarıda...

Küf dolu sokaklar arasından çıkar gelir,
bir elinde mendil , kendisi sümüklü çocuklar...
Oturdum limanıma, kendim bir gemi,
koklarım sahilleri,
Dilimde zehir,
Burnum akşamdan kalmış izmarit yamaçlarında...

Bir nokta atışı yaptık seninle,
Bir kahır kadehi yudumladık.
Haybeye geçen bir ömür için yaşadıklarımız,
Bazen bir rüya
İçinde biz; bizi arıttık.

Akşamında bir ayrılık var oturduğum yerden
Evim gene uzak
Yollar gene uykulu
Dışarıda bir hayat
Devam eden bensiz.
Ben gene aynı çemberin bir fedaisi
Yaşam savaşçısı
Mandalina kabuğu... vitaminsiz...

23 Kasım 2009 Pazartesi

GÜN



dilimde dünüm
yıkardım geceleri şafaklarımda.
kaçardım şakaklarımdaki kurşundan...

sonra bir iç çekiş
içimden içime...
burundan salıveriş atmosfere hisleri...

sonra yıkardım geceleri şafaklarımda,
hiç bir gündüz tutamazdı beni.

10 Kasım 2009 Salı

ARKA ODAM (ŞEHİR)



bu şehirde
tüm acılarını saklayan biri var
biz çektik kuleleri önüne
surları o çekti kendi kendine

tüm hayat
çok yüksekten çekilmiş bir fotoğraf gibi
yaklaştıkça ayrıntılar daha bir belirgin
sen deniz sanıyorsun
o koskoca koca bir çukur
sen istiyorsun ki uzaktan hoş görünsün gök yüzü
o bulutlar yağmur taşıyor aslında

bu şehirde
adını unutmuş biri var
aslında bu anlatımda bir yalan saklı.
kimin adı?
sen mi unutuldun?
yoksa ben mi?

kim beklerdi
atmosferde yanan gök taşlarının
insanlarda havai fişek etkisi yaratabileceğini
tüm dileklerimizi tuttuk
tüm dualarımızı okuduk seninle
bak ağaçlara!
tanrının dilekleriyle dolu yapraklar...

bu şehirde
aklında gitmek olan olan biri var
binsek bir vapura
alsancaktan kainata doğru
kimin umrunda
dalgaları geç sen
yüzen bu kara parçası kimin umrunda?

herkes kendi çıkmazında yaşıyor
tüm sesler ve renkler aynı
herşey aynı solukluğunda

bu şehirde
susmak isteyen biri var aslında
susmak ve saklanmak
kelimelerin ay ışığında...

6 Kasım 2009 Cuma

ACİL SERVİS



sıcak
soğuk
karma karışık
tutamıyorum
inciniyorsun
dokunamıyorum
|
|
kırılıyorum
ritmi sayamıyorum
içinden çıkamıyorum
susuyorum
kalıyorsun
biraz daha sussam
kaçıyorsun
|
|
sen
ben
biz
biraz ötede
karma karışık bir üçgende
bir daha olmaz
biliyorum
|
|
ama
tansiyonunu ölçemiyorum
nabzı
yavaşlıyor
giderek
kayboluyor
hayatın
tu
ta

yo
ru
m
|
|
|

13 Ekim 2009 Salı

HERKES



Herkes gitti!
Bir biz kaldık burada.
Savaş alanında iki tabut
Gözlerimizde birer ölü...

Herkes gitti!
Bir biz kaldık burada.
Toprağa yatırsan kim çıkar içimizden?
Sevgi mi?
Şevkat mi?
ya acılar?

Herkes gitti diyorum
Kim kaldı burada?

6 Ekim 2009 Salı

BEN



Ben
Adı bilinmezliğe kayan
yıldızlara sattım ruhumu

Her yıldız kaydığında
Bir yalanla birlikte ölüyorum.

Hani iklimler kırılır ya
Karışır günler birbirine
Kışın ortasında yaz yaşarsın

Ben
Kırılan iklimlerin
Can alıcı noktalarında bıraktım kendimi

Bir boşluk arıyordum
Bir boşluğun üzerine düştüm

1 Ekim 2009 Perşembe

KARIŞIK




Sen çıkartmanı yap onlar ulaşır kıyıya
Gönder askerlerini,
İşgal et...

Kurşunlar boşalsın dudaklarından,
Eller gibi sarılsın...

Kelimeler ormanında yüzüyor gibi
Parmak uçlarında bir damla su
Tutmasın bir kelime,
Dinmesin!

Zaten herkes iyi bu dünyada...
Kime kötü dediysen lafını geri al!

13 Eylül 2009 Pazar

ABUK




Bahar çok ıslak,
Kış çok buruşuk;
Yaz ise çok kuru.
Sonbahar bana göre değil...

Bugün kendimi aradım.
Meşguldü telefon;
İlla ki meşgul olacak.
Kendimle ilgileniyordum...

Hafif bir depresyon belirtisi gösteriyor hayat,
Pansuman şart.

10 Eylül 2009 Perşembe

YALAN



Adı için yalan diyordum,
Neyimiz yalan değildi ki?
Aynı yere baksak , aynı şeyleri düşünsekte...
Hep bir belkide yüzüyorduk
Yüzükoyun yıldızların altında kocaman bir belki.

Yüzü için yabancı diyordum,
Ne ben ona baktığımda doğru dürüst bakan,
Ne içten , ne de beni süzen;
Yüzü bana yabancıydı biliyordum...
Biliyordum ama gene de bakıyordum.

Akıyordum belki de,
Yani bir göz bebeğinden akan ışık gibi...
Sorular soruyordum bilinçsizce;
Ruhuna saplanan sorular.
Adını soruyordum , yüzüne bakıyordum...

Bazen bilemiyorsun ışığın kırılışını,
Yağmurun süzülüşünü,
Soğuk havalarda tenin üşüyüşünü,
Bilemiyorsun bir insanı kırışını;
Uzaktan izliyorsun , izleyicisin ama aktörde bir yandan.

Gitsin dedim , tüm yabancılar gitsin,
Sınır dışı ettim etsiz korkularımı.
Kemiksiz dokunuşlarla havada bıraktım hislerimi,
Geriye ne kaldı ? ne kalır bilmiyorum...

Bir gidiş var ki acımasız,
Bir gidiş var ki acınası insanlar yaratan,
Bir giden var o kesin ki içimizde;
İçimizde dışladığımız kocaman bir düşman...

9 Eylül 2009 Çarşamba

SENFONİ



Yavaş yavaş
Ağırdan alıyor kemanlar bu akşam.
Şarkısıyla beraber kesiyor başlarımdan birini daha,
Şarkısıyla öldürüyor benden birini.
Bu akşam...

Kısa cümlelerin içinden çıkıp gelen,
Bir yüzyıla sığmış yüzün kadar aydınlık bir saat diliminde...
Bu gece,
Sesiyle öldürüyor gece;
Ağrılar gibi aydınlık tutan zihni
Bir o kadar da kırbaçlayan...

Sanki vazgeçmiş gibiyim...
Bu sabah
Bir başlangıç aradım yatağımda.
Yastığımda düş taneleri , ellerimde dünden kalma cinayetim.
Şarkısıyla ölüyorum hayatın,
Ritmini kendi ellerimle yazdığım.

13 Ağustos 2009 Perşembe

SİS



Kapalıydı tüm yollar
Bakabildiğim kadar kapalı.
Ya görmedim dönüşü,
Ya da geçişi kaçırdım...

Her yer sisle kaplı
Aklımın her odası,
Her duvarı, her yolu...

Her bekleyişim,
Her son buluş...

Ya ben geçişi kaçırdım,
Ya göremedim dönüşü...

6 Ağustos 2009 Perşembe

YAŞAMAK



Ne garip!
Sen tüm yıldızları sayarken gökyüzünde,
Onlar daima sana eskimiş yüzlerini gösteriyor.
Sen gülücük saçarken insanlara en kalabalık yerlerde,
Onlar daima eskimiş yüzlerini gösteriyor!

Her kahramanı ayrı bir sahtekar olan hayatımız,
Bir kum saatinin son tanesini bekler gibi.
Gün sayıyor...

Akıbeti belli olmayan yolları biz seçtik,
Uçan balonları da biz tutuyorduk ama onlar uçuyordu,
Araba şarampolden yuvarlanırken de camlara kan tüküren bizdik.
Sustuk , güldük , hafif de içerledik

Yaşamak bu;
Tenin doymadığı,
Aklın yetmediği kaldırımlarda dolanmak.

Yaşamak bu;
Sonunu bilerek,
Sondan kaçarak aldanmak...

19 Temmuz 2009 Pazar

GİDERKEN



Giderken;
Tüm rüzgarları yanında götür
Uçsuz bucaksız gök yüzü
Sırıtan güneş
Kahkahasında şarap içtiğimiz yıldızlar
Hepsi seninle gitsin.
Aynı gecelere dem vurmuş yakamozlar
Sürüncemede kalmış ay ışığı
Bir parça muhabbet
Birkaç güzel söz

Sen giderken rüzgar güllerini de götür
Sakın unutma.
Ne olur ne olmaz;
Bir poyrazda savrulur saçların,
Eşlik edecek bir şeyler lazım.
Gökyüzü, deniz , bir parça toprak
İçinden bin bir süpriz çıkacak her yer
Her şeyi yanında götür giderken.

Aynı cümleleri kurmaya tahammülün olmadığı insanları da götür
Giderken,
Sadece git sen.
Yürüsün tüm evren sen giderken.

Ben burda iyiyim
Keyfim yerinde
Alaca karanlığa dem vurmuş ıslak tenimle
Arınmaya çalıştığım korkum,
Hala çocukluğumda oynayan düşlerimle
Ben burda iyiyim,

Sen al
Sen git
Sana ait olmayanlarla
Sana ait olmayanların kentine.
Git ve yüzünde bir tebessüm kalsın gittiğinde
Sana ait olmayan bir tebessüm
Kimse farketmesin , sen onu alıp gittiğinde
Kimse sormasın , neden ? niçin diye?
Sen sadece git
Kumdan kaleler yaptığın denizkabuğu şehrine

18 Temmuz 2009 Cumartesi

YAĞMUR



Sessizce terkettiğim savaş alanına
Parçalanmış ruhumun tanecikleri yağıyor;
Yağmur gibi...

Yağmur ne kadar garip,
Islattıkça verdiği ağırlık,sonsuzluk duygusu;
Ve içiçe geçmiş buruşukluk hissiyatı,
Tene değen su bu kadar acıtamaz ruhu.

Sonra kalkıyorum yerimden,
Evren de kalkıyor,gezegenler,güneş...
İçsel bir haykırış eşliğinde devam ediyoruz yola,
Sağda , solda eski dost mezarları bırakarak...

Sızarken ruhun derinliklerine çamurlaşmış damlalar,
Dalgalar oluştururken kalp kaslarına yakın yerlerde,
Bir savaşı daha bitirdik;
Bir ordu daha tükettik zamana karşı...

Şimdi gene bir boşluk arıyorum,
En derininden , kendim için süzülmeye,
Ağrılar baş ucumda , reçetem biraz daha zehir

kaç kere sıktım tetiği hatırlamıyorum,
aslında şimdiye ölmem gerekirdi...
ya bir son , ya bir son daha başlangıç olur,
bilmiyorum!

sadece; aslında ölmem gerekirdi...

11 Temmuz 2009 Cumartesi

MATMAZEL...



Matmazel uzatınız kadehinizi ;
kan damlıyorum...

Pikapı açın , sürün plağı kızağa,
Kessin giyotinler binbir başımdan birini;

Ben yine de gülümserim...

Haydi tüm kadehler sizin için kalksın matmazel,
Dünya sizin, ay ışığında görünen tüm güzellikler sizin;

Beklerken elleri açık kullarınız,
Yağmura olan tüm dualar sizin...

Ne de olsa güneşler var dünya etrafında dönen,
Işığınız sönmez , tüm evren sizin...

Haydi matmazel uzatınız kadehinizi...
Ben bitiyorum...

8 Temmuz 2009 Çarşamba

BİRAZ



Aklına gelir miyim bilmem?
Biraz sağından geçmiştim hayatının
Bir ucunda sümbüller vardı ,
Diğer ucu bataklık

Yolumuz yoldan çıkma yoluydu
Elbette ki
Rayımızdan ayrıldık...


Vagonları taşımadı trenimiz ,
Her durakta bir parçamız devrildi
Yağmalandı tenimiz , bedenimiz

Ha acı demişken...
Acı damarın içinden acı,
Dışına da acı olandır
Meşrulaştıracaksak eğer acıyı;
Her gün doğan , hiç batmayandır...

Nasıl da geçtim farketmedin...
Oysa ki biraz daha sağındaydım...
Görmedin...

4 Temmuz 2009 Cumartesi

RÜZGAR



Saçlarını okşuyor,ben yine...
Ben yine baka kalıyorum.

Avuç avuç sonbahar var dallarda
Savaşlarda kurşun sesleri

Sağır oluyorum , o uğulduyor...
Yanımdan geçiyor ama ben sana bakıyorum...

Kaçınılmaz sonuma bakıyorum yükseklerden
Aşağı inişe bakıyorum

Merdiven arasında saklanan küçük korkularıma
El ele tutuşan çocukluğuma bakıyorum

O; o yine yanımdan geçiyor
Ve ben yine sadece bakıyorum...

Aynalar dolusu rüzgar...
Aynalar dolusu yanılsama var gökyüzünde

Adım atsam düşüyorum , rüzgar tutuyor beni
Düşsem eminim ki devam edecek
Tutarak bırakmaya beni...

15 Haziran 2009 Pazartesi

HALLELUJAH



Itri yangınlarında kelimelerimizi boğduk seninle
Ucube bir sandalye ucunda
Bir cümlenin tam kavşağında yine içinden çıkılmazı oynadık
Kaçış aradık vermediler , içini ısırdık meyvelerin çekirdek çıktı bolca
Suya döktük kan gibi
Renk değişmedi
Solmadı nergizler , sabah olmadı

O kısık sesli kadın hala aklımda
Gittiğinde bir boşluk daha eksildi gibi gelmişti ama,
Yer açmışız eksik kalmış boşluklarımıza...

14 Haziran 2009 Pazar

SIR




Aynı aynalardan yansımış ışık kümesi gibiydik,
Aynı karanlığa yol alırken;
Sadece bir iz bırakabildik geceye.

İşte orada...
Kayan yıldızlar orada
Bak uzaya , gök yüzüne
Kayan herşey orda...

Kafamın içinde binbir soru cümlesi,
Cevaplarla birleştirdiğimde tekrar soru oluyor...
Ya kalemden çıkanlar
Ya dile basılanlar, izmarit gibi
Acı gibi keskin olanlar, ya da
Acıya doymayanlar....

her sır bir anı saklar
her anı bir yok oluşu
müjdeliyorum hayat sana en büyük müjdemi
sırlarla doluyum
sırlarımla yok oluyorum...

1 Haziran 2009 Pazartesi

RÜYA



Dokundum!
Ellerim çizildi sanki,
Bir kader oyunu gibi ,sonu başından belli.

Elimi attığım heryerde,faiziyle tattım dünyayı;
Borcu kendinden fazla ödünç acılara,
Biraz daha değer biçtim.

Olmadı!
Ya içinden çıkamadıklarım,
Ya içine giremediklerim,
Hiçbiri olmadı.

Onlar hep saydam bir duvardı!

Cinler oynadı ateş başlarında,
Güldüler içimdeki çığlığıma,
Adımı sordu bir dilenci;
Cevap veremedim...

Acısından şarap istiyor damarlarım,
Midem kusmak için bir boşluk arıyor;
Hani istediğimi alabilirdim ?
Hani herşey olabilir demişlerdi?

Ama olmadı...

Bu bir rüya,
Ne bir son , ne de bir baş;
Hiç biri; birbirini tutmadı.

9 Mayıs 2009 Cumartesi

ÖLÜM



devri yanar döner alemlerin çocuğu,
kırılmış iklim kuşaklarından süzülen yanık bahar kokuları gibi;
adını sadece kış mevsiminde duyduğun ölüm.

oysa ki kırlangıçlar da yaşamak isterdi çam gövdelerinde,
çocukların yalanlarında süzülmek isterlerdi.
en güzel yerlerde...

bugün yine sıradan bir akşamın sıradanlığında,
salkımlarında insan yetişen bu kentin lanetlileri arasından çıkar birileri.
dibine vurur şişenin , damarın dibine;
keser alemi,devri, tüm hikayeleri...

oysa ki sıradandır gene hayat,
en sıradan , kendi sırasından çeker gene birilerini.
verir kaderin zehirli oklarını kalbine,
bitirir nefesini...

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Sen Ağladığında



sen ağladığında
gökyüzü düştü sanki,
yerlerde parçalanmış kıtalar
aynalar gibi ellerinde kaldı insanların...

bir cam fanusu daha kaybetti balıklar,
bir okyanus daha çöktü derine,
toprak parçaları çamura,
kir ellerimize yapıştı.

şehirler kayboldu dumanlar arasında,
bin bir gürültü duyuldu şarap şişelerinden
sağır ayyaşlar için mezarlar
dilsiz insanlar için çığlıklar doğdu yeniden...

3 Mayıs 2009 Pazar

Var



insanlar var;
soluk yüzleri,
kirli elleriyle insanlar...

cam bakışların ardından,
kapanan kepenkler gibi insanlar.

duygular var;
ellerinde şeker taşıyan çocuklar gibi,
boşluğa gülücük saçan...

kirli yüzlerinde bitip tükenmek bilmeyen,
azim dolu gülüş olan çocuklar.

süprizler var;
yaşamın tadını almak için,
yada tamamen tatsızlaştırmak için anlarda...

kapanan göz kapakları gibi uykulu,
yada karanlığa hasret kalmış.

ifadeler var boş gözlerde;
bakışların derinliklerinde ölmüş...

kirli kalmış her taraf yaşam çöplüğünde,
el atan olmamış duvarlara.

bitişler var;
tıpkı bu şiirin sonu gibi anlamsız,

içeriği yalan olmuş "an" kırıntılarına ithafen;
kayıp olan bitişler....

25 Mart 2009 Çarşamba

Yalnızlık



bir çok resmi var yalnızlığın,
kare çerçevelerden cam kırıklarına kadar;
hepsinin üzerinden geçen gölgeler gibi çok.

içinde kelimelerin yok olduğu,
düşsel yaraların anlatımı kadar acı verici;
kesik bir yaradan fışkırmak için geç kalmış,
son kan damlası gibi kendi halinde o.

bir çok adı var yalnızlığın,
içinde mucizeler barından bin bir mutluluk iksirinden;
acının da acısı zehirlerin en dillisine kadar...

kan kustuğu sokaklarda adını arayan dilenci gibi,
karmaşık iklimlerin ayrı yolculukları,
zeytin dallarındaki kırağı tanesine kadar düşer adı onun.

bir kısır döngüdür doğurduğu içinde,
kelimeleriyle öldürürken ruhun bedenini;
küçük sırıtışlar gibi anlamsız ve samimiyetsizdir o.

yalan sofralarındaki tüm mezelerin sahibi,
alkolün damarlar çeperlerine olan etkisi kadar güzel;
soğuk bir kış günündeki ürperen tüyler gibi çaresiz...

belkide hep aradığın yada
hiç bulamadığındır o.
kendi halinde sokaklarda gezinen dilencidir;
ama ruhların kralı , bedenlerin hakimi...

yıkılmaz duvarlar örer etrafında ve sen yine
baktığın küçük pencerenden onu izlersin
onun adı yalnızlık, ne kelimeler kadar kölen
ne de kelimelerine köle olan sen kadar çaresiz...

22 Mart 2009 Pazar

X



siyah bir pelerin kaplı gölgende,
ellerinde akşamdan kalmış kan kırmızı kan şarabım
dişlerin arasında sevgi cümlecikleri;
bir şiir arıyoruz,
bir katil,
bir kedi,
bir sevgi..
sevilecek şeyler arıyoruz ikimizde...

gecenin rengi ruhumuza huzur verirken.....

18 Mart 2009 Çarşamba

Bugün



bugün kelimelerin bittiği bu yerde
yeni bir gün batımının daha geçtiği bu yerde
içinde bin bir sır barındırdığım ,
oturduğum bu yerde;

kelimelerimi sana döküyorum...

aslına bakarsan biraz üşüyorum,
ama bazen soğuğu da seversin değil mi?
kâr ı okşamak gibi güzel başka çok az duygu var
kedileri saymazsak...

ben bugün bir yerlerde kaybolmak istiyorum
şiirlerimde bolca imla hatası yapmak
cümlelerimde tutarsız davranmak istiyorum
ben bugün , sadece bugüne rest çekmek istiyorum

sana gelince...
sen bugün napıyorsun?

aslında bazen çok kızıyorum kendime
çünkü eğer seninkiler gibi gözlerim olsaydı belki
belki daha yumuşak davranabilseydim kendime...
neyse...

bugün bir belki için çok fazla...
içimi sana dökmek istedim aslında
belki bir şiir gibi olmayacak asla ; yada
hani derler ya: "yaşadıklarımız öldürdüklerimizdir..."
evet, hiç bir zaman öldürdüklerimiz gibi olmayacak

ve ben bugün burda güne bu şiirle başlayıp
seni içine katarken cümlelerin bazılarında
ellerinde bir tutam yaz yağmuruna güneşi, gülüşü
ekleyebileceğin çok mutlu yaz günleri diliyorum sana
hem ne demiş şair:

"Kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum
Yeniden doğmak için çıkardığım yangından."

(---özel birisi için..---)

9 Mart 2009 Pazartesi

Atlas



omuzlarında bir dünya var atlasın
avuçlarında gök yüzü
saçları deniz gibi kokuyor hüznün
bu sabah sessizlik doğuyor bakışlarında

oysa tüm ağırlığı atlastadır hayatın
bir kemik , bir küre ,binlerce düşünce

8 Mart 2009 Pazar

İz



Sıradan bir sabah için fazla soğuk,
Çayımı yudumluyorum ama nafile
Bazen hani sevmesende bazı şeyleri yaparsın,
Başka zamanda olsa belki nefret edersin ama;
Ben şu an soğuğa sarılmak niyetindeyim.

Dinlediğim müzik çölden geliyor,
İçtiğim çay kimbilir nerden?
Ben bile nerden geldiğimi bilmiyorum,
Onları sormam aslında daha garip,
Herşey biryerlerden geliyor.
ve biz hep bir yerlere taşınıyoruz...

Bazen düşünüyorum:
Kalıcı olmak sadece bir yerlerde uzun süre harcamak mı?
Yoksa bir jilet izi gibi mi kalıcı olmak?
Hangisi daha etkili?
Hangisi daha içten anlayamadım.

13 Şubat 2009 Cuma

Hapis



kırmızı bir güne merhaba dedi
içinde kan kırmızı
ayaz beyaz bir fırtına vardı gözlerinin
alışılmadık bakışlar atıyordu sağa sola
bir çırpıda tüketiverdi hayatı
soluk alıp verirken bile yaşlanıyordu bakışları

bir ara akıp geçiverdi önümden
sarıya kaçan bir bakış attı güneş o sabah
içinden açtı laleler ama kış sabahıydı
elinden birşey gelmezdi toprağın altında tomurcuğun
elvermedi ve bekledik yeniden geçmesini

zamansızdı, eller gibi hemde
bir yaralı yüzdeki gibi çizgiler derin
karmaşık rüyaların ardındaki ilk ürperti
ilk yaşam dolu uyanış yada
korkuyla açılan ilk gözler kadar heyecan yüklü

sıradandı aynı zamanda
sıradandı bir kamışın ucundaki sinek kadar
bir kanat çırpışında okyanuslar hereketlensin
bir bakışında binbir diyar görsün istedi
ama hep aynıydı baktığı heryer ve
okyanuslar sandığından daha bir genişti

şimdi biz kalktık yine onunla
yine aynı sabah , aynı bakışlar aynı bekleyiş
ey ruhum seni salıvermek isterim aslında
ne gözümde hapis , ne zamanda oda hapsi yaşama isterim
ama olmuyor.
ve ben duruyorum yerimde ,
salkımlar dallarında , renkler en belli belirsizliğinde
sen yine ordasın , taa içimde , yine kendi yerinde.

24 Ocak 2009 Cumartesi

BEKLE



oysa ki ne kadar kalabalıktık...


kelimeler dökülürdü ağızlardan
laf yumağı olurdu her taraf


bir birimizi anlayamayacak kadar kalabalıktık seninle.


sınırlarla dolu üçgenlerimizde sade,
sınırsız bir gülüş beklemekteydik;
ama olmadı...

sanırsam kaçmak ikimizin alın yazısıydı,
ama biz ne kadar kaçarsak kaçalım hep aynı noktadaydık.
bir sır yutmuş gibi midemizde;
ses dolu kan kusuyorduk sokaklara...

biz , biz ne kadar yalnızdık,
sen demiyorum , ben demiyorum..
biz ne kadar yalnızdık...

içindeydik hayatın , çemberin içinde
sonu gelmeyen bekleyişlerin , ölüm marşlarının içinde
göz yaşlarının gözlere doyduğu anlarda bile yalnızdık.


oysa ki bir uçurumdu hayallerimiz...


bir adım ötesi için sonsuzluğu istemiştik...
olmadı.

ikimiz içinde biçilmiş bir son var artık...
celladı kendimiz , suçlusu kendimiz , yargıcı kendimiz...

hep bir yönü gösterip gidemeyen deniz fenerleri gibi
beklemekteyiz...

5 Ocak 2009 Pazartesi

Davet




çekiyorum içime hayatı
hayat çekiyor beni

bir sıradanlık hakimse gökyüzüne
bir bıkmışlık,
bir usanmışlık sezmişsen gözlerimde
doğru yerdesin,
haydi in!

bekletilmek huyum değildir
huysuzum hayata karşı
huzursuzum kendi içimde
haydi in...

madem bu kadar yolu geldin,
sorular sordun
hayat üçgenlerinin köşelerine
in!

seni bekleyen bir sonsuzluğa in
kafeslerinde dünyalar olan
kuş cehennemine.

haydi in!