25 Eylül 2010 Cumartesi

DEM




Tadı dilimde şarabının,
Adının ilk harfi gibi alfabemde.
Kitabımda bir çizik,
Sayfa ayracı,
Yol ayrımı gibi göz bebeklerimde.

Tadı nasırlı artık yaşamanın.
Yüzyılların yorgunluğu birikmiş insanların ellerine.
Sonra bir tadsız dokunuş olarak doğmuş mutluluk,
Sevgi cümlecikleri ise havada kalmış,
Ama nafile.

Yüküm bir demlik çay,
Yüküm biraz tortu bardak diplerinde,
Gıcırtı sandalye ağaçlarında,
Çam kozalaklarında toz olarak birikir içim...

Demlenir zifir düşünceler,
Akıl bardaklarına dökülmek için...

19 Eylül 2010 Pazar

TANIMASINLAR


Beni tanımasınlar diye dilimi kestim önce,
Adımı sormasınlar,
Bilmesinler beni.
İçten içe kendimi besleyeyim cümlelerimle.
Dolayım taşayım...
Sonra, bir iklim yamacında kendimi vurayım istedim.

Beni sormasınlar.
Bir şeyler kulağıma gelmesin diye
Kulaklarımı kestim epeydir
Ne ses var ne seda,
Yalnızlık yankılanıyor sadece kulaklarımda.

Biri beni bulmasın
Sonra içime doğmasın bilinmezliğim diye
Kendimi kaybettim usulca
Sessizce dolanıyorum yarım bakışlı ay ışığında

Dinle, yağmuru dinle...
Adımı fısıldıyor gökyüzüne
Bu da böyle bir kendinden geçiş,
Kendinden kendine...

11 Eylül 2010 Cumartesi

ZİFİR


Sözlerimle gidemiyorum yoluma,
O zaman sessiz devam etmeliyim.
Tutamıyorum,
Basamıyorum zehri damarlarıma...
O zaman gözlerimi kapamalı,
İçime çekmeliyim ölümü.

Ey fani hayat!
Hani sen yaşadıkça,
Ya da biz yaşlandıkça,
Dışlanacaklarımız var olacak elbet...

Hiç utanma,
Sen sağlı sollu vurmaya devam et.

5 Ağustos 2010 Perşembe

ZAMAN UÇAR



Tutamazsın ölümü,
Gülüşleri...
O hırçın bakışını kedinin,
Dalganın kendinden geçişini;
Bir gelip bir gidişini.

Tutamazsın içinden geçenleri kimi zaman.
Koparırsın saksıdaki çiçeği,
Kırarsın elindeki;
Kimi zaman kalbindeki ecnebi kalpleri.

Zaman uçar.
Tutamazsın...
Bırakırsın kendini.


Tempus fugit et nos fugimus in illus...

29 Temmuz 2010 Perşembe

KAMİKAZE



Yıldızlar dalış yapıyor gök yüzünden
Bir dilek tut ve sonra öl...
Kim vazgeçmiş senin hain ellerinden
Bir silah çek ve vur kendini,
Öldür!

Yıldızlar dalış yapıyor gök yüzünden
Bir dilek tuttum...
Hadi beni öldür.

25 Temmuz 2010 Pazar

ELVEDA



Yalın ayak çıkıp geliyor ayak seslerin,
Tüm seslerin en ince ergenliğinde.
Yoluma çıkıveriyor...

Parmak üstüne parmak atıyor gözlerime gündüz düşlerim...
Param parça, eksik anlatımlı.

Bir yol çizelim git diyorum, sen kalıyorsun.
Yalın ayak,üşürken dudakların,
Açık seçik geçiyor içimden yalnızlığın...

Koş, kaç iklimlere doğru,
Arka kapım bir ırmağın bittiği yer...
Suların çekildiği.

Kaç kaçabilirsen;
İçim dışım hep sen,
İçimden dışıma giden hep sen olacaksın.

Tanrıların nefesi var kulaklarımda,
Acı çeken tanrılar,
Yüz bulamamış kullarından...

İçim düşüncelerin acı kanadı,
Kırık kalmış rüzgara karşı...

Şimdi duman oluyorsun,
Duman olduğum her çekişimde nargilenin;
Tadı eksik, tadı yavan...

Duyduğum güzel bir şarkı kulağımda
Acı acı haykırıyor "bu bir son" diye.

Beklenen bir son,
Beklenmeyen taraftan.

Şimdi ben gidiyorum,
Şehirlerin gölgeler bırakığı denizlere doğru.
Şimdi ben gidiyorum,
İçimde senin bıraktığın özleme doğru.

14 Haziran 2010 Pazartesi

RÜZGARIN GÖTÜRDÜĞÜ YERDE



Ayak parmak uçlarında bir balerinin dokunuşları vardı.
Yüzün bir siyah bulutun gündüze çıkması;
Dimdik duruyorduk bakışlarında bir ıstakozun,
bir yengecin
denizin.

Belki de son bir dudak uçuğu yada uçurumu mu demeliyim?
Elimizde tuttuğumuz, bırakmadığımız , üşüdüğümüz
Ben ordaydım, ellerinde...
Tutamadığın, bırakamadığın, istemediğin

Ben ordaydım artçı şoklarında bir duayen,
İçinde küçük bir pimi çekilmiş bomba,
Sen dansını ederken
Sen beni görmezden gelirken...

Ayak parmak uçlarında bir damla kan vardı
Ben kestim bakışlarımı sana karşı
Çekip gittim.

Sen dansına devam ederken,
Sen hiçbirşeyi görmezken.

28 Mayıs 2010 Cuma

YANSIMALAR



Düşer aynalardan ilk kör düğüm olmuş gözlerim,
İçimde içime ait olmayan bir dışın göz uçları...
Dilimin ucuna kadar gelen,
Söyleyemediğim şahsi küfürlerim;
Anlamlandıramadıklarım,
Dillendiremediklerim,
Başını bir taşa koyup, kesemediklerim;
ve birçoğu.

Bugün diğer günlerden farklı değil,
Bugün de aynı.
Aynı ayın saltanatı,
Aynı güneşe bakamama durumu.

Solarken biz yatağımızda,
Göz bebeklerimizde ölümü beklerken,
Günler hep garip bir acı dolu;
Günler hep sancılı.
Rutine bağlayan her şey gibi uyuşuk günler...

Kimseye hesap sormuyorum,
Sorularım da ürkütüyor beni.
Ya belki ,ya belli değil de demiyorum...
Sorular sonuçlar kadar ürkütüyor beni.

1 Nisan 2010 Perşembe

YÜZÜM



Yüzüm isli
Yüzüm ıslak

Acemi korkularımın esiriyim.
Bir bela köşe başında bekleyen,
Bir kumpas içine beni sürüklemiş,
Yaz günü ayaz yemiş...

Yüzüm kırmızı
Yüzüm alaca karanlık kuşağı

Ellerinden bıraktım seni,
Git dedim...
Vakit yok, yok ki kaçmaya;
Toparlamaya ellerimdekileri...

Yüzüm acemi
Yüzüm rüzgarın son nefesi

Dev nefesler alıyorum hayatta kalmak için.
Adım adım, korku filmi jenerik müzikleri.
Gülüşün ilginç,
Hani kış güneşi, yaz yağmuru,
Klişeleşmiş süprizler silsilesi...

Yüzüm Nisan
Yüzüm mevsimlerin en tutkulu cesedi

Dol içime,
Kavur cehennemimi.
Hani öperek uyandıramayız ölüleri...
Sen gömerek uyandır beni.

22 Şubat 2010 Pazartesi

GİTMEK



Seni geçmişte bırakıp gitmek,
Öylece gitmek...
hani arkana bakmadan,
Yarım yamalak geçmişi bırakıp gitmek.
Bazen belli belirsiz gülümsemek,
Bazen hüzünlenmek,
Hatırlamak geçmişi,
Gitmek.

Hani seni götürüp gitmek,
Senden gitmek ama seninle,
Sana sormadan bir parça beslemek içimde...
İzin almadan beslemek gece yarısı çocuğu,
Kırbaçlamak kendi tanrılarını şafak sökünce;
Gün batınca yine aynı uykuya dalmak,
Aynı pijalamarın koynuna,
Aynı yastığa yüz bırakmak,
Sabahları aynı telaşa uyanmak,
Bir demlik poşedi kadar renk salmak;
Geriye toz bırakmak.
Seni ölesiye bırakmak,
Çaya renk vermek gibi,
Kaşığa suç atmak,
Şekeri sömürmek,
Seni bırakmak,
Senden kaçmak,
Kaçmak...
gitmek.

Tarifi mümkün değil,
Eski bir tarife bu.
Acısı, hükmü ellerimden kaderime...

10 Şubat 2010 Çarşamba

PENCEREMDEN




Pencereden başımı çıkarıyorum kimi zaman,
Bazen otobüste,
Bazen trende...

Rüzgar var ya hani
Sebepsiz okşayan,
Sebepsiz vuran.
O geliyor yanıma.

Bazen başımı çıkarıyorum penceremden,
Yukarıda gökyüzü...

Yıldızlar varya hani,
Gece gelen sevgililerim,
Çapkın ayın binbir yavuklusu,
Onlara anlatıyorum derdimi.

Biçimsiz bir özlem var içimde;
Kime yada neye bilmiyorum.
Bazen içimden çıkıyorum içimi...

Hani sessiz bir odada konuşan yankılar gibi,
Düşen yaprağın son gürültüsü gibi...
Ama gene de hızlı,
Gene anlamsız.

Bir başucu şarkısı gibi anlamsız;
Sürekli çalan,
Sürekli ağlatan...

Penceremden başımı çıkarıyorum bazen,
Gün batarken,
Bazen gün doğarken...

Hani her gün, bir öncekini yerken...

17 Ocak 2010 Pazar

KABUS



Dün gece midemi alkolle doldurdum,
İnanmazsın biliyorum...
Karnımı deştik kurdun;
Baktık kırmızı başlıklı kız hala orada mı?
Hala ordaydı , çarpıyordu usulca.

Sonra yerdeydim.
Midemde büyük bir yangın.
Romayı yakıyordu Neron,
Atlas dünyayı tutarken,
Marco Polo spagetti ararken Çin'de,
Ben yerdeydim.

Sonra sabahında
Biraz daha kafein,
Biraz daha düş ağrısı...
Dante'nin geçtiği yollardan geçtim
Cehenneme kapı,
Kendime sürgü bulmak için.

Ama bak yine aynı yerdeyim;
Ter denizinde yüzerek uyanmış da olsam
Yine aynı yerdeyim.

ki ben yüzme bilmem...
altımdan kayar gider su,
tutunamam.

O son sahneyi oynamamalıydık seninle,
Hani şu başıma klise çanı düştüğü sahne.
Hala başım ağrıyor
Darma dağın olmuşum
Toparlayamıyorum...